Şinanay Yavrum, Şinanaynay...

-
Aa
+
a
a
a

Sabah Gazetesi, 29 Kasım 2001

Önceki günkü Cumhuriyet'de harika bir karikatürü vardı Turhan Selçuk'un... Başı kasketli, mahzun bakışlı sıska bir köylü, elindeki tabakta bir futbol topu tutuyordu. Altındaki yazı da şöyleydi:

"İşte fakirin ekmeği, ye Mehmet, ye!."

Bu karikatürü büyütüp çerçeveleterek, statların giriş kapılarına asmak; bilmiyorum "muhalefet" yapmak mı sayılırdı, yoksa "psikososyolojik bir gözlem" yapmak mı?

Kararı siz verin.

Dünkü gazetelerin manşetleri ise yine cümbüşlüydü.

CIA eski Başkanı Woolsey, Washington Post'da çıkan bir yazısında, "Irak operasyonu için yüz binlerce ABD askerine, düzinelerce müttefike gerek yok. Tek anahtar Türkiye'dir. Onların desteği yeter..." görüşünü savunmuş, bu görüşü CNN'de de tekrarlamıştı.

Ve Irak'ın parçalanmasıyla Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasından çekinen Türkiye'yi de ikna etmek için şu öneriyi ileriye sürmüştü:

"Irak muhalefetiyle, toprak bütünlüğü için uzlaşalım. Türkiye'ye Kuzey Irak'da istikrarı sağlaması görevini verelim; bölgedeki petrolden de kendisine pay aktaralım..."

Milliyet bu haberi manşetten, tırnak içinde, "Türkiye yeter" diye vermişti..

Vaktiyle Enver Paşa da, II. Wilhelm'den aldığı 5 milyon altın yardımı karşılığında, Galiçya'ya 50 bin kişi göndermemiş miydi?

Ola ki, yine kabul ederdik, petrolden pay karşılığı Kuzey Irak'a girmeyi...

Ben her ihtimale karşı, Köyceğiz Gölü'ne baka baka hamasi bir dörtlük yazıverdim:

Şenlensin Saddam'ların kirlettiği topraklar,

Şahlanan Mehmetcik'ler, Musul'a

bağdaş kurdu.

Dalgalansın Irak'da ay yıldızlı bayraklar,

Mehmetcik'dir yücelten güzelim anayurdu.

Bir başka haber de şuydu: Rus Pravda gazetesi, Kabil'in kontrolünün tamamen Türk ve ABD askerlerine verileceğini yazmıştı. Pravda'ya göre Washington, "Türkler gelirse İslama karşı haçlı seferi görüntüsü ortadan kalkar" görüşünü benimsemişti.

Niye olmasındı?

Marshall yardımlarıyla Cooley kredilerinin kapısını aralamak için, Kore'ye de 4500 kişi göndermemiş miydik?

Her ihtimale karşı hamasi bir dörtlük de, Kabil zaferimiz için yazdım:

Anaların yüreği yine gururla doldu,

Tarihden gelen güçle giriverdik Kabil'e.

Kahraman Mehmetcik'ler Afgan'a

güneş oldu,

Gücümüzü görünce şaşıp kaldı Çin bile.

Radikal'in dünkü manşeti ise çok daha değişik bir konudaydı:

"YÖK kaygılı: Bu maaşlarla beyin göçü engellenemez -500 dolarlık bilim -Türkiye'de profesörlere verilen maaşlar, dünya standartlarının dört-beş kat altına düştü. Bazı ülkelerin öğretmen gelirleri, bizdeki 'üst düzey bilim adamı' kazancını kat kat aşıyor"

Güney Afrika'da bile bir profesörün yıllık kazancı 33 bin dolarmış; bizde ise sadece 6 bin dolar..

Üniversite kadrolarının içine düştüğü rezalet ve sefaleti, kamuoyuna karşı maskelemek için, hamasi bir dörtlük de profesörler için yazdım:

Türkler'in en yiğidi profesör olandır,

Onları yıldıramaz ne açlık, ne yoksulluk;

Bilim için sürünmek, bilimcilere şandır;

Ne aylık ister onlar, ne ödenek, ne yolluk.

Ruhu zengin hocaya, yoksul demek yalandır,

Türkler'in en yiğidi profesör olandır.

Marmara Denizi'nde çalışmalar yapan Fransız Le Suroit gemisinin de kesin raporu yayınlanmış. Rapora göre, Marmara fayı, kıvrıklı ve tek parçaymış. Fayın tek kırılması durumunda deprem 8 büyüklüğünde olacakmış; iki parçalı kırılırsa, 7 veya 7'den biraz büyük olacakmış...

Daha önceden yapılan tahminlere göre, 20-30 yıl içinde böyle bir deprem olduğunda; yıkılan yapıların sayısı binleri, ölenlerin sayısı da yüz binleri aşacak...

Şimdiden enseyi karartmayalım; ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen sanal felaketler için...

Şayet İstanbul böyle bir acıyla karşılaşırsa; oturur bir hamasi dörtlük de, deprem şehitleri için yazarız, olur biter...

Bizde hamaset edebiyatının en daniskaları varken, hiç keyfinizi bozmayın..